25 Mayıs 2019 Cumartesi

Yönetimin Mesaisi Başlıyor

Yönetimin mesaisi başlıyor

Galatasaray derbisinden itibaren Türk futbolunu yöneten ellerin uzaktan kumandalı kararlarıyla yarışın dışına doğru itilen Beşiktaş, Avrupa Ligi’ne direkt grup aşamasından katılmak için son derece önemli son hafta maçına seyircisi önünde çıktı. Gökhan Gönül, Dorukhan, Adriano, Burak Yılmaz gibi asların yokluğunda sahaya sürülen ilk on bir, vedaya hazırlanan Şenol Güneş’in, Necip ve Quaresma sevdasından asla vazgeçmeyeceğini anlamamız bakımından önemliydi. İyi ki, Şenol Güneş dönemi bitmiş. Yaşanan iki şampiyonluk için hocaya teşekkür ederim ama son iki sezonda yaptığı hataları sindirecek kadar şahıs odaklı bir Beşiktaş sevgimin olmadığını da belirtmek isterim. Genel manada Beşiktaş camiasının sorunu, özel kişileri Beşiktaş tüzel kişiliğinden yukarıda tutma gayretkeşliği. Şenol Güneş de bu durumun güncel bir örneği.
Geçmişte yaşayarak öğrendiğimiz şekliyle, Beşiktaş orta alanında Atiba tek kalır da önünde top kazanımı düşük iki sekiz numara oynarsa, kalede iki gol görmemizin her türlü garantisi var. Nitekim Kasımpaşa da iki gol bularak kendisinden bekleneni yaptı. Hani koskoca ikinci devre boyunca sadece iki maç kazanabilen Kasımpaşa. Necip sağ bek, Larin sol açık… Üstüne Quaresma ve Caner’in top kayıplarını da ekleyin alın size ödüllü bir gerilim filmi senaryosu. Allahtan Güven Yalçın sahneye çıkıp bireysel yeteneklerini konuşturdu da, arkadaşlarını sezonu erken açma derdinden kurtardı. En azından işbaşı yapacak hocaya daha geniş bir zaman kazandırdığı için Beşiktaş yönetiminin de genç Güven’e duacı olduğunu düşünüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, Kasımpaşa yerine daha dişli bir rakiple karşılaşmış olsaydık mağlubiyet işten bile değildi.
İyisiyle, kötüsüyle sezon bitti. Şimdi yönetimin terleme zamanı. Laf salatasıyla, “daha vaktimiz var” sakızıyla, “ince eleyip sık dokuyoruz” martavalıyla hem taraftarı hem de kendilerini kandırmadan adım adım yeni bir takımın temellerini atmak zorundalar. Bakın yukarıda “Gökhan Gönül, Dorukhan, Adriano, Burak Yılmaz gibi asların yokluğunda…” şeklinde başlayan bir cümle kurduk. Gökhan 34, Adriano 34, Burak 33 yaşında. Orta alan onsuz olmuyor dediğimiz Atiba seneye 37 olacak. “Kontratım var, hiçbir yere gitmiyorum” derse, nurtopu gibi 36’lık bir de Quaresma’mız var cepte. Üstelik bu isimlerin aldıkları ücretler de (Atiba hariç) maaş skalasının üst sıralarında yer alıyor. Bu ne demek? Beşiktaş yönetim kurulu, geçmişte günü kurtarmayı düşünmüş ve maaş/performans verimliliğinin sürdürülemez noktaya geleceğini öngörememiş demek. Şimdi bu kaotik takım mühendisliği nasıl düzeltilecek? Yoksa yeni teknik direktörle sözleşme imzalanır imzalanmaz bomba onun kucağına mı bırakılacak? Bunları yaşayarak göreceğiz. Dorukhan gibi, Güven Yalçın gibi hatta Şenol Güneş yüzlerine bakmamış olsa da Rıdvan Yılmaz ve Oğuzhan Akgün gibi değerlerin varlığı, bu noktada bir nebze geleceğe optimist bakmamızı sağlıyor. O halde gençlerle çalışmayı seven, onları takımla birlikte yükseltebilen bir teknik adam seçimi yapılması şart görünüyor. Bu noktada yönetim kurulunun ilk sınavını teknik adam seçiminde vereceğini söylersek, sanıyorum yanlış bir tespit yapmamış oluruz. Elinin altındaki genç değerleri oynatmak için mevkisindeki tüm alternatiflerin sakatlanmasını bekleyen, başarı için hazır takım isteyen bir hoca tercihi yapacak maddi güçte olmadığımızı idrak etmemiz gereken bir noktadayız. Savunmaya bir Merih Demiral, kanatlara birer Cengiz Ünder keşfedersek kurtuluruz.

18 Mayıs 2019 Cumartesi

Game Over

Game Over

Beşiktaş, Trabzon deplasmanından mağlup ayrılarak sezona dair tüm beklentilerin üzerini örttü ve kepenk indirdi. “34.hafta maçı üçüncülük için çok önemli” diye düşünenlerden olabilirsiniz. Ben ise üçüncülüğün ne takım ne de hoca için bir şey ifade etmediğini düşünüyorum. Olsa olsa oyuncular uzun tatilin, Şenol Güneş de milli takım serüveninin önündeki son engel olarak görüyorlardır. Taraftar üzülmüş, hayal kırıklığına uğramış kimin umurunda.
Öncelikle Trabzonspor’u aldığı temiz galibiyet için kutlamak lazım. Saha dışı faktörlerin etki etmediği, hakemlerin hinlik peşinde koşmadığı adil bir maç oynandı. Fırat Aydınus maçın başlarında Beşiktaş’tan yana üflemeye kalktıysa da takımın hali kısa sürede onun da tadını kaçırdı, normale döndürdü. İyi ki de öyle oldu. Ayrıcalık değil adalet isteyenlerdeniz.
Trabzonspor’un bilhassa iç sahada en güçlü olduğu yer neresi diye soracak olursanız, hiç tereddüt etmeden “hücum hattı” derim. İşte Şenol Güneş çıkardığı 11 ile rakibini en kuvvetli olduğu yerde karşılamaya kalktı. Güya Ljajic, Atiba, Medel’den biri uzun oynayıp defans arkasına Burak, Güven, Quaresma üçlüsünü kaçıracak, Beşiktaş da Trabzon deplasmanında kaptı kaçtı yapacaktı. Elbette ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. İlk yarıyı rekor top kaybıyla kapatan Beşiktaş, Trabzonspor’a 4’ü isabetli 9 şut fırsatı verdi. Peki, defans önünde Atiba – Medel ikilisiyle rakibini bozabildi mi? Hayır. Trabzonspor’un %60 civarındaki top kapma oranına karşılık, siyah-beyazlılar %35’te kaldılar. Hatırlarsınız, Şenol Güneş Galatasaray derbisinden önce de “rakibimize göre bir kadro yaptık” diyerek şapkadan Necip’i çıkarmaya kalkmış, günün sonunda şampiyonluk yarışında saf dışı kalan hoca olmuştu. O maçın bahanesi Bülent Yıldırım idi ki, ben bugün de Yıldırım’ın art niyetli olduğunu düşünenlerden biriyim. Gel gelelim, hatada ısrar Şenol Güneş’in hanesine yazmamız gereken bir eksi. Kendisi Trabzonspor karşısında da ifrat ile tefrit arasında bocaladı durdu. İkinci yarıda risk alayım derken, 36 yaşındaki Atiba’yı koca orta alanda tek bırakıp, önlerine Kagawa-Ljajic ikilisini yerleştirdi. Bu meyanda golü bulmuş olması, tamamen Trabzonspor’un psikolojik olarak geri çekilmesinden. Nitekim, yedikleri golden 3 dakika sonra bordo-mavililer yeniden üstünlüğü ele geçirmeyi başardılar.
Taraftar “FFP anlaşması bitti” diye sevinedursun, Şenol Güneş milli takıma istediği şartlarda kapağı atıp Beşiktaş’ı da deyim yerindeyse bir enkaz, bir moloz yığını olarak bırakıyor. Sağ olsun, yönetim ile el ele verdiler, Beşiktaş’ı yeni bir finansal girdaba doğru sürüklediler. Trabzon’da sahaya çıkan ilk 11’in yaş ortalaması 30,4. Takımda sağ bek, sol bek, stoper, sağ kanat, sol kanat ihtiyacı var. Bu eksikler hangi maddi kaynak ile nasıl giderilecek? Ucuz etin yahnisi Mirin gibi bir örnek önümüzdeyken, bu yönetimin scouting kapasitesine inanmamızı kimse beklemesin. Mevcut kadroda takımsal bütünlüğün sağlanabildiğini söylemek de zor. Oyuncu grubunun Quaresma’nın elinden topu alıp, frikik kullanabilmesi 25 hafta sürdü. Şenol Güneş de bu ağalık düzenine karşı kılını kıpırdatmadı. Beşiktaş’ın çıkışı hocanın milli takımla görüşmelere başladığı zamana denk geliyor. Üç haftalık milli takım arasında kadroyu Guti çalıştırdı, dönüşünde takım 7 gol atarak lige başladı, arka arkaya 4 galibiyet aldı. Ne zaman ki, Galatasaray derbisinde Şenol Güneş ipleri yeniden eline alıp Necip ve Quaresma’ya sarıldı, işte o zaman çöküşe geçtik. Fikret Orman ile Şenol Güneş’in laz inatları, bugün bu noktaya gelmemize sebeptir. Biri önleyici müdahaleyi yapabilecek kadar dirayetli ya da diğeri “gönlümde milli takım var” diyecek kadar erdemli olsaydı, bugün bu taraftar kara kara düşünüyor olmazdı.

Cem Top

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Gazı kaçmış lig

Süper Lig’de dönen dolaplar izleyenleri sersemletirken, rekabetin aslında masa başında yürüdüğüne şahit olan taraftarlar da tribünlerden elini eteğini çekmeye başladılar. Böylesi bir atmosferde sahasında Aytemiz Alanyaspor karşısına çıkan Beşiktaş, skor ve puan anlamında yeşil zeminden istediğini alarak ayrıldı ama camiadaki düşünsel parçalanmanın ayyuka çıkışı karşısında bu 3 puan aspirin olmaktan bile uzak. Taraftar küfür kıyamet önüne gelene giydirip kendi futbolcusunu yuhalarken, teknik heyet son iki sezona mal olan hatalarını -sanki inadına- yapmaya devam ediyor. Yönetim deseniz, hallerini kongrede gördük. Ne konuştukları cümlelerden haberleri var ne de tekaüt hakem operasyonlarından. Hayal satmaya devam. Hal böyleyken, Türk futbolunun müesses nizamını oluşturanlar Beşiktaş’ı silindir gibi ezip geçmesin de ne yapsın? Asisti bizzat biz yapıyoruz.
Maça çıkan Beşiktaş 11’inde, sağ kanat komple soru işareti idi. Fiziksel durumu bu sezonun hiçbir anında vasatı aşamamış Adriano’yu sağ bek başlatıp, önüne de Quaresma’yı koymak olsa olsa zar atmaktı. Bu maç özelinde Şenol Güneş’in attığı zar düşeş gelmiş olabilir ama bu iki oyuncunun da önümüzdeki sezonun kadrosunda olmamaları gerektiği çok açık. Eh, Şenol Güneş de lig bitince soluğu milli takımda alacağına göre barbuttan bahsetmenin pek manası yok gibi. Geçtiğimiz hafta, “Quaresma takımda sevilmiyor” yazdık diye bozulanlar olmuş. Sağlamasını isteyen bu hafta attığı golden sonra, takımın reaksiyonuna bakabilir. Pek çok taraftar tarafından Beşiktaş’ın başına yakıştırılan ama hem futbolculuğunda hem de teknik direktörlüğünde “Çalışmayı sevmiyorum” demeçleri veren Sergen Yalçın, kadrosunu top yapacak şekilde oluşturmuş ve savunmayı da adam markajı üzerine kurmuştu. Burak Yılmaz – Tzavellas, Adem Ljajic – Welinton eşleşmeleri bizim süper solağın istediği neticeyi pek vermedi. Bilinen karakteristik özelliklerine paralel şekilde Alanyaspor, ne zaman hücum iştahı kabarsa Beşikaş’ı sıkıntıya sokan bir görüntüdeydi. Bu noktada performans anlamında zirve yapan Domagoj Vida’nın hakkını vermemiz lazım. Hani biraz top dağıtma becerisi olsa, La Liga veya Premier Lig’in yolunu çoktan tutmuş olurdu. Alanyaspor hücumcularını da deyim yerindeyse tek başına durdurdu. Savunma önündeki Atiba ve Dorukhan’ın su kaynatmış olmaları asla tesadüf değil. Konuk takımın kanat forvetleri çizgilere basacak şekilde açılınca, ön liberolar sürekli olarak bek ile stoper arasına yardım götürmeye koşturdular. Tabi bu meyanda hücuma destek için kat etmeleri gereken mesafe de açıldı. Şenol Güneş öncelikle Ljajic ve Kagawa’yı birlikte oynatarak takımın topa hâkimiyetini arttırmayı, bir başka şekilde rakibe top vermemeyi denedi ancak atletik Alanyaspor takımı karşısında bu deneme başarısız oldu. Elbette bu meseleyi geniş perspektifte ele aldığınızda Şenol Güneş’i de eleştirmek zorundasınız. Devre arası takıma katılan Shinji Kagawa’nın Beşiktaş’ta aldığı süre, toplam 5 maç etmiyor. (424 dakika) 30 yaşındaki Japon futbolcuyu yaşlı oyuncu kategorisine sokamayız. Buna rağmen kariyerinde 216 kez Borussia Dortmund, 57 defa Manchester United forması giymiş böylesi bir yıldızın neden Beşiktaş takımında ilk 11’e giremediği ise mantık çerçevesinde açıklanmaya muhtaç. Dünya üzerinde Necip Uysal’ın forma rekabetinde Kagawa’nın önünde görüleceği tek yer herhalde bizim ligimizdir. Hani sene başında şampiyon yapılacak takımın isteğine göre fikstürü ayarlanan, görevini ifa eden hakemin emekliliğe yelken açtığı, gazı kaçmış ligimiz.

6 Mayıs 2019 Pazartesi

YOK MU BU YAZIYI SEÇİM GÜNÜ YÖNETİMİN SURATINA OKUYACAK KONGRE ÜYESİ!


Günlerce yalvardık, günlerce…

BİZİ ALENEN DOĞRUYORLAR BİR ŞEYLER YAPIN DEDİK!

SOSYAL MEDYADAN, İLETİŞİM KANALARINDAN MEKTUP İLE KUŞ İLE AT İLE YARASA İLE GÜVERCİN İLE;
Takıma hocaya camiaya sahip çıkın dedik. Geçen sene başından beridir doğranıyor-uz. 
Çıkıp her şeyi mertçe delikanlıca anlatın dedik.

TV'LERE ÇIKIP ŞHOW YAPTINIZ.
KORKMAYIN BİZ ARKANIZDAYIZ DEDİK,
SİZ ARKANIZI FARKLI BİR YERE YASLADINIZ.

Hakemler satın alınıyor etki altın da bırakılıyor dedik,
Takım sahada doğranıyor, basket takımı para alamıyor diye maçlara çıkmıyor diye yalvardık,
Taraftar bana iş yaptıramaz diyen Başkana dert anlatmaya çalıştık,
Yöneticisi taraftarına küfreden dava eden adamlara dert anlatmaya çalıştık,
Takım hakkında haber yağan adamları tesise almayın diyen adamlara dert anlatmaya çalıştık.
Hocayı yemeye çalışıyorlar, düzenli ve planlı saldırı var dedik anlatmaya çalıştık,

ÇIKIN İKİ KELİME EDİN DEDİK,

Kendi kişisel işleriniz için koskoca camiayı ite köpeğe meze ettiniz.
Çocukları sahada taraftarı tribünde yalnız bıraktınız.
Sokakta başı dik yürüyecek dediğiniz adamlar zaten dik yürürken kendinize pay çıkardınız.
Hesap soracağız dediğiniz adamla kapalı kapılar ardında pazarlık yaptınız.

GAZETECİ DİYE TETİKÇİLİK YAPANLARA MANGAL PARTİLERİ VERİP İYİ POLİSİ OYNADINIZ.

Mafya bozması adamları yönetici yapıp, pırıl pırıl abileri küstürdünüz.
2 3 senedir yalvara yakara zorla açıklamalar yaptırdık, ilk höyt denmesinde pıştınız.
Beşiktaş Avrupa'da konuşulacak dediniz, sahada doğranan Beşiktaş konuşuldu.
Çıkıp kemküm ettiniz,

Pırıl pırıl ile başlayan cümleleriniz batsın.
İyi bir ağabeyimizdir ile başlayan cümleleriniz batsın.
Ebedi dost ezeli rekabet ile başlayan ezbere cümleleriniz batsın.
Hakemler hata yapabilir diyen ağzınız kurusun cümle kuramasın.
Korkaksınız!
Çalışanlara para ödenmiyor gazetelerden sağdan soldan duyuyoruz, çıkıp konuşan bir tane yönetici yok.
Stat yandaşa peşkeş çekilmiş bilmem kaç milyon kar edilmiş kulüp zarara uğratılmış dediler, yalan dava açılacak dediniz ne dava var ne de başka bir şey. Paralar nerede diyen çocukları sabah çoluğun çocuğun önünde evden aldınız.

Sosyal medyada adam kayırma derdine düştüğünüz kadar takımı korusanız doğranmazdık.
Bir çuval inciri berbat ettirdiniz.

Siz, size altın tepside sunulan Beşiktaş'ı 3 sene içerisinde yok ettiniz.

Taraftarı takımı kendi kişisel işleriniz korkularınız yüzünden yalnız bıraktınız.
Şimdi çıkıp konuşan mastürbasyon yapmaktan başka bir şey yapmaz.

Beşiktaş'ı terk edin, reklamınız bitti ise istifa edin.

NEREYE ADAY OLACAKSANIZ ORAYA;
JETİNİZE ZIPLAYIP YOL ALIN HATTA S…. GİDİN.

ERCAN NOGAY ALPER,

Dava açacaksanız iletişim içim güney kale arkası tribünündeyim, 



5 Mayıs 2019 Pazar

Korkaklar, aptallar ve alçaklar


Başlıktaki ifadeler biraz sert, farkındayım. Öte yandan yazı içinde bahsedeceğim kişi ve grupların hangileri için bu sıfatların hangisini kullandığımı açıklamayacağım. Bunu bulmak okura kalsın. Zaten Beşiktaşlıların geneli yazıyı okumadan da bu sıfatları yakıştığı yere postalayacaktır. Şimdi bakalım elimizde ne var?
Birincisi; haftalardır iyi giden yapılanmayı bozan, hücum ederek ligin zirvesine yapışan takımı defansif tedbirlere boğan, Necip ve Quaresma’ya sarılarak bir kez daha boyunun ölçüsünü alan bir teknik heyet var. “Ne olmuş yani Quaresma ikinci yarı oyuna girdiyse?” diye sorabilirsiniz elbet. Ben de size şu cevabı veririm, “Hem Kagawa, hem Ljajic sahadayken Beşiktaş’ta duran topları Quaresma kullandı.” Sinek ufaktır ama mide bulandırır. Ricardo Quaresma artık Beşiktaş takımında sevilmiyor, bu tespit gören gözler için net. Camia içinde bile tipine/imajına hayran kadın taraftarlar dışında çok destekçisi kalmadı. Takım içi birlik ve beraberliği dinamitlemekten başka bir işe de yaramıyor. Hal böyleyken Türk Telekom Stadında zaten baştan dağılmış, sayenizde düzeni şaşmış takımınıza bir de Quaresma hamlesi yapmakla skoru çevirebileceğinizi sanmanız, yukarıdaki sıfatlardan hangisini hak ediyor ey Beşiktaş teknik heyeti? Maç öncesi kadrolar açıklandığında yayıncı kuruluş Dorukhan’ı, Burak Yılmaz’ın arkasında gösterdi ve biz de mantıklı bir gerekçe bulmaya çalışarak, “herhalde hoca Galatasaray tandemine baskı yaptıracak” dedik. Gelin görün ki, Beşiktaş maça direkt 4-3-3 dizilerek başladı. Meğer buradaki niyet Ljajic’in kanadına Necip’le yardım getirmekmiş. İşe yaradı mı? Elbette hayır. Hatta bu Zihni Sinir projesinin aleyhimize çalıştığı bile söylenebilir. Friedrich Nietzsche, “Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.” demiş, Şenol Güneş de Galatasaray’ın gollerini en güzel yerden seyretti. Oyuncularıyla birlikte…
Yenilen iki golde de ayakta uyuyan Beşiktaş takımı için kolaya kaçarsak “konsantrasyon kaybı yaşadı” diyebiliriz. Aslında bu durumun tam karşılığını bir başka şekilde de açıklamak mümkün. Sürekli aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemekle ilgili Albert Einstein’ın harika bir özdeyişi var ama sanıyorum Ümraniye tesislerinde bu aforizmadan haberi olan kimse yok. Hakem ne zaman düdük çalsa havaya kalkan eller kollar, sonu gelmeyen bir muhabbet çabası, sanki rakip oyuna başlamak için bizim beyzadelerin keyfini beklemek zorundaymışçasına haller. Bir değil, iki değil, üç değil, beş değil. Ne kaptan takımı silkeliyor, ne kenardan birileri duruma müdahale ediyor. Amatör ligdeki takımlar bile artık bu hataları yapmıyor. Hakem %100 yanlış bir karar vermiş olsa bile sadece oyunda kalarak Beşiktaş’ın o iki golü yemesi önlenebilirdi oyuncular tarafından. Ne var ki, sızlanmak ve mızmızlanmak kolaylarına geldi.
Son olarak karşılaşmanın hakemi Bülent Yıldırım ve VAR hakemi Cüneyt Çakır ile ilgili bir şeyler yazmamız şart. Tamamen bilerek, isteyerek ve tasarlayarak 45 dakikada Beşiktaş’ın işini bitirdiler. Mental anlamda takımı işlemez hale getirdiler. Biliyorum ki, Türkiye liglerini yeterince uzun süredir izleyen gözler için bu tespiti yapmamıza bile gerek yok. Tıpkı başlıktaki hangi sıfatların bu iki hakemi nitelediğini söylememize gerek olmadığı gibi. Aslında onlara da kabahat bulmuyorum. Beşiktaş yönetimi “süt çocuğu” rolünü hevesle oynadığı sürece Bülent Yıldırım ve Cüneyt Çakır gibiler de istedikleri gibi at oynatmaya devam edecekler. Ta ki, bir gün cesur bir savcı çıkıp İtalya’da Stefano Palazzi’nin yaptığını yapana kadar.


Cem Top

28 Nisan 2019 Pazar

Siyahtan Beyaza


Son haftalardaki formuyla şampiyonluk yarışına dâhil olan Beşiktaş, evinde kalan 3 maçtan ilkinde Ankaragücü’nü ağırladı. Zevkli ve çekişmeli geçmesi beklenen maçın ilk 45 dakikası Beşiktaş açısından karabasanlar karmasıyla oynamak gibiydi. Zaten devre sonunda istatistikler ekrana geldiğinde; pas isabetinden şuta, topa hâkimiyetten ceza sahasında topla buluşmaya kadar neredeyse bütün alanlarda konuk Ankaragücü’nün üstünlüğü göze çarpıyor, bir tek skorda Beşiktaş’ın 1-0 önde oluşu dikkat çekiyordu. Lafı uzatmaya gerek yok, skorun sebebi de Burak Yılmaz’dı. Bir hızlı akında bireysel becerilerini konuşturdu ve birinci sınıf bir vuruşla üstünlüğü takımına getirdi. Burak Yılmaz’ı yok sayan ve geçmişteki hataları nedeniyle ipe çekenler kusura bakmasın ama yerinde örneğin Negredo olsa kulüp çoktan önümüzdeki sezonun planlamasını yapmaya başlamıştı bile.
Gelelim kritik derbi öncesi dikkat çekmemiz gereken konuya, oyuncu psikolojisine. Ankaragücü karşısında çok net şekilde görüldü ki, skor 2-0 olana kadar takım şampiyonluk yarışının sinirsel yükünü çekmekte epey zorlandı. Ayrı tutabileceğimiz isimler; Vida, Atiba, Gökhan Gönül ve Burak Yılmaz. Bilhassa Dorukhan ve Güven gibi gençlerin performansları her zamankinin epey altındaydı. Bu durumu direkt yaşla bağdaştırabilir miyiz bilemiyorum çünkü ligin en yaşlı kadrosu Başakşehir de son haftalarda kontak kapatmış vaziyette. Belki “uluslararası tecrübe” aradığımız doğru tamlama olabilir. Bu nedenle Türk Telekom Stadı’na gitmeden evvel hafta içi Beşiktaş teknik heyetinin bu konuyu da enine boyuna düşünerek akılcı bir kurgu ve kadro oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Rakip sahada derbi atmosferi psikolojik açıdan yeterince zorlayıcı iken, bunun bir de düğümün çözüleceği son haftalara denk gelmesi ve iki takım açısından da hayati öneme sahip olması futbolcuların üzerine binen yükü bir kat daha arttıracaktır. Geçtiğimiz hafta da değindiğim gibi Medel’in sezonu kapatması sonrası savunma varyasyonları kısıtlanmış durumda. Bu meyanda Adriano’nun belki Caner’le önlü arkalı oynaması gündeme gelebilir ki, bu da pas yüzdesinden taviz verip, “uluslararası tecrübe” bakımından güçlenmek anlamına gelecektir. En azından üzerinde fikir jimnastiği yapmaya değer.
Karşılaşmanın ikinci yarısında oyuna dâhil olan isimlere baktığımızda Kagawa, Adriano ve Quaresma’nın isimlerini görüyoruz ki, ben bu noktada Kagawa’ya özel bir parantez açmak istiyorum. Beşiktaş kariyerinde sadece 387 dakika forma giymesine karşın 3 gol, 2 asistle takıma hatırı sayılır bir etki yapan Japon futbolcunun şartlar zorlanarak kadroda tutulması gerektiğini düşünüyorum. Adem Ljajic’in formu ve katkısı Kagawa ismi üzerinde soru işaretlerinin dolaşmasına neden olsa da bu maçtaki istatistikleri çok şey anlatıyor. Sahada kaldığı 26 dakikada topu topu 12 pas denemesinde bulunan Japon futbolcu; bunlardan 1 asist, 2 şut pası çıkardı. %84’lük pas isabetinin yarıya yakını kanat değiştiren uzun menzilli adrese teslim toplar. Bu da takım üzerindeki baskının azalmasına, rakip takımın toplu halde mesafe kat etmesine ve yerleşim yanlışlarına düşmesine yol açtı. Benim gibi “İyi futbol iyi futbolcularla oynanır” mottosuna inananlardansanız, Ljajic’in zorunlu opsiyonu dışında Kagawa’yı da takımda tutmamız gerektiği konusunda benimle hemfikirsinizdir. On numara özellikli iki oyuncu lüks müdür değil midir tartışılır ama sezon başı kampı yiyecek Kagawa, Türkiye liginde dengeleri değiştirecek bir futbolcudur. Ona şüphe yok.

Cem Top

22 Nisan 2019 Pazartesi

Göklerden Gelen Karar


Beşiktaş, zorlu geçmesi beklenen Sivas deplasmanında 3 puanı aldı ama kelimenin tam anlamıyla ecel terleri döktü. Maç öncesi yapılan değerlendirmelerde karşılaşmanın favorisi siyah-beyazlılardı ancak başlama düdüğüyle birlikte görüldü ki, geçmiş haftaların parlak takımından pek de eser yok. Bu görüntünün nedenini açıklamaya çalışırsak, bunu iki başlık altında yapmamız lazım. Birincisi; Beşiktaş’ın taktiksel anlamda son haftalardaki çizgisinden uzaklaşmak zorunda kalması. Hatırlayalım, savunmadaki üçlü/beşli geçirgenlik, Medel’in sol stoperden orta alana kayması sayesinde işlerlik kazanıyor ve Beşiktaş hem savunmada hem de orta alanda bir kişi fazla olabilmenin avantajlarını kullanıyordu. Sivas deplasmanına çıkan kadroda Adriano ve Caner olmayınca, Medel bu kez direkt sol bek oynamak zorunda kaldı ve Douglas karşısında tüm iyi niyetine rağmen bocaladı. İlk yarıdaki asabi hali ve oyundan çıkmak istemesi tamamen görev bölgesinin gereklerini tam anlamıyla yerine getirememenin hırsından. Atiba ve Dorukhan, Medel’in sağladığı ekstra güvenlikten mahrum kalınca hücuma çıkışlarda ürkek ve çekingen davrandılar. Bu da Sivasspor’un Beşiktaş’a önlem almasını kolaylaştırdı. Gelelim ikinci taktiksel başlığa… Kırmızı-beyazlılar çağdışı da olsa Kagawa, Ljajic ve Burak Yılmaz’a adam markajı uyguladı. Atiba ve Dorukhan da üçüncü bölgeden uzak kalınca Beşiktaş’ın gol üretmesi duran toplardaki becerisine kaldı. Açıkçası, Sivas’ta alınan bu kritik 3 puan tamamen duran top kaynaklı idi. Hele Burak Yılmaz’ın 28 metreden kaleciyi kontrpiyede bıraktığı frikik, olsa olsa Sivasspor’un kara yazgısı ile açıklanabilir.
Şampiyonluğa oynayan takım, kötü oynarken de kazanabilen takımdır. Ne oldu da Şenol Güneş milli takım hocası olduktan sonra Beşiktaş şampiyonluğa oynayan bir ekip halini aldı, orası muamma. Ama sahada açıkça görülen bir şey var ki, Beşiktaş’ın ilk devrede 5 mağlubiyet alıp Kasımpaşa’dan 4 yiyen takımla hiç alakası yok. Ligin ilk yarısında alınan mağlubiyetlerden biri de bu geceki rakip Sivasspor’a karşıydı. O gece oynayanlar arasında Tolga Zengin, Pepe, Babel, Quaresma gibi isimler var. İsimler büyük ancak takım oyununa katkıları tartışılır. Kulüpte birileri doğruyu gördü ama keşke daha erken olsaydı diye hayıflanmıyor değiliz. Bu meyanda önümüzdeki yılın kadrosunda olmaması gereken isimler de ligin sonu yaklaştıkça sanıyorum kafalarda kesinleşiyor. Örneğin ligde bu sezon 1233 dakika forma giyebilen Adriano, tüm oyun bilgisi ve profesyonelliğine rağmen fizik durumuna güvenilecek bir isim değil. Ne hücum ne savunma katkısı verebilen Jeremain Lens vedalaşılması gereken bir başka oyuncu. Sabır gerektiren bir mevkide oynamasına rağmen sabır taşını çatlatan Loris Karius, yaldızlı isminin hakkını asla veremiyor. Gelişi gibi gidişi de sessiz sedasız olacağa benzeyen Enzo Roco ve benim çok ümitli olduğum ancak maliyeti nedeniyle büyük bir yönetim hatası halini alan Cyle Larin de yeni sezonda kadroda görmeme ihtimalimizin yüksek olduğu oyuncular arasında. Bir de kariyerine Portekiz’de nokta koymaya hazırlanan Quaresma var. Bakın, bir kalemde daha iyisine ihtiyaç duyulan 6 futbolcu ve 5 mevki saydık. Buna rağmen Beşiktaş, ligin son 5 haftasına uzaktan şampiyonluğu, yakından Şampiyonlar Ligi’ni kovalayarak giriyor. Ve her şeyden önemlisi, taraftarı “biz şampiyonluğa oynayan bir takımız” diyebiliyor. “Şu ligin en iyi topunu biz oynuyoruz” dediklerinde de pek itiraz eden çıkmıyor.
Eh, bir de şu Burak Yılmaz sezon başı gelseydi.

Cem Top.

13 Nisan 2019 Cumartesi

Bu müdahaleleri kim yapıyor?



2015’ten bu yana Başakşehir karşısında galibiyeti olmayan Beşiktaş, 28.hafta karşılaşmasında sahasında ağırladığı rakibini bu kez evine puansız gönderdi ve ligin zirvesini karıştırdı. Uzun süren galibiyet hasretini sona erdiren, hiç şüphesiz ikinci devre performansıydı. Karşılaşmayı Cüneyt Çakır’ın devre bitiş düdüğü ile iki eşit parçaya ayırırsak, ilk 45 dakikadaki açık ara Başakşehir üstünlüğü skora yansımayınca ikinci devrede silkinen Beşiktaş’ın 3 puana uzanmasını normal sonuç olarak değerlendirebiliriz. Peki, siyah ile beyaz kadar farklı bu iki performansın sebebi neydi? Bence bu değişimi soyunma odasında aramalıyız. Maça başlangıç planını kim hazırladıysa, benim nazarımda %100 hata yapmıştır. Hiç çalışılmamış, saha yerleşimi ve alan paylaşımı hiç düşünülmemiş bir ileride baskı denemesi, netice itibariyle Başakşehir’e topu kullanacağı çok geniş alanlar bıraktı. Set hücumlarında tartışmasız ligin bir numarası olan Başakşehir, Beşiktaş’ın bıraktığı boşlukları memnuniyetle kullandı ama devreye üstün giremedi. Bu bakımdan maçın kırılma noktalarından bir tanesi duran topta Atiba Hutchinson’ın bulduğu gol sayılmalı. İlk 45 dakikada Burak, Ljajic ve Lens ile sınırlı kalan hücum pres denemeleri, orta alan ile hücum bloğu arasındaki senkronizasyonu bozdu, takımın boyu uzun kaldı.  Bu da Abdullah Avcı ve talebelerinin ellerini açıp, karşılaşmak için dua ettikleri bir rakip profiliydi.
İkinci devreye çıkan Beşiktaş; Medel’i orta alana ve defans önüne çekip yaptığı presin sıklet merkezini rakip savunma bloğundan, göbekteki Emre, Mossoro, İrfan üzerine yoğunlaştırdı. Fizik açıdan diri kalmayı başaran Medel, Atiba ve Dorukhan üçlüsü ilk toplara basıp Başakşehir’in oyun kurmasına engel olunca; Visca, Elia ve Robinho’nun etkinliği de bir anda sıfıra indi. Hafta arası Ljajic’i durdurmak üzerine planlar yaptığı her halinden belli olan Başakşehir takımı, Beşiktaş 4-3-3’e dönüp bu oyuncu kanada geçince önlem alamadı, üstüne skor üstünlüğünü eline alan Beşiktaş cesur bir kararla Kagawa’yı da sahaya sürünce deyim yerindeyse su kaynattı. Açıkçası ilk devredeki oyunu izledikten sonra Beşiktaş için epey kötümserdim ama soyunma odasından dönen bambaşka bir takımdı.
Beşiktaş açısından ligin ikinci 17 maçlık bölümüne damga vuran Burak Yılmaz ve Adem Ljajic’in adlarının altı çizilmeli ancak benim merak ettiğim başka konular var. Ligin son bölümlerinde ve özellikle hocanın milli takıma gidişi belli olduktan sonra sanki takımın teknik yönetimi değişmiş gibi bir hava var. 3’lü/5’li defans denemeleri, skoru korumaya yönelik pısırıklıktan vazgeçilmesi, devre arasında üretilen çözümler, doğru kenar müdahaleleri…v.s. Bunlar benim alıştığım Şenol Güneş profiline ait doneler değil. Örneğin belki de ilk kez Abdullah Avcı’ya taktik cevap veren bir Beşiktaş kenar yönetimi gördüm ben bu gece. Medel sakatlanınca, yerine Kagawa almak da keza benzer bir değişim. Bu noktada ihtimaller neler olabilir? Ya hoca milli takıma imza attıktan sonra rahatlayıp kaygılarından uzak bir teknik direktörlük yapmaya girişti, ya da kendisinin basında yer alan demecine uygun şekilde Guti’yi öne çıkarıp onun kenarda daha fazla sorumluluk almasına izin veriyor. Hatırlayın, ligin ilk devresi bittiğinde Beşiktaş taraftarının en büyük serzenişleri; pısırıklık, geç müdahale, Necip Uysal ve kenarda unutulan oyuncular idi. Dorukhan 12 hafta kenarda beklemiş, Adem Ljajic “atmosferi bilmiyor” diye Fenerbahçe derbisinde ilk 11’e alınmamıştı. Şimdi şu anlattığım kenar yönetimi ile son haftalardaki kenar yönetiminin aynı olduğuna kim inanır?
Peşinen söyleyeyim, ben inanmıyorum.

Cem Top

About